blogda ara

o kadar ubuntu yazdık bi ss koymadık

Temmuz 19, 2009



ayıp oldu biraz. o kadar yaz yaz gelde resim koyma.

Ubuntu 9.04

geçenlerde aldığım pcnet dergisinin verdiği ubuntu 9.04 özel versiyonunu yaklaşık 2-3 hafta önce kurdum. bir haftalık istanbul 'a zorunlu geziden sonra evime geldim ve bunu yazabilme imkanı buldum. işte başlıyoruz..

görsellik
görsellik açısından ilk başka windows xp 'den fazla bir şey sunmuyor. lakin gerekli paketleri kurduktan sonra windows vista 'dan bile daha güzel bir görsel sunum yaşayabiliyorsunuz. hatta isterseniz şöyle buyrun (vista ve ubuntu beryl kıyaslaması). bunlar bir yana işin en güzel yanı ise şu bu işletim sisteminde (yani ubuntu 'da sistemi istediğiniz gibi değiştirebiliyorsunuz. tek yapmanız gereken biraz kod bilmek ve bu konuda meraklı olmak). unutmayın linux 'un sınırı yoktur...

-gerekli paketler
ilk olarak ekran kartının sürücüsü (her ne kadar ubuntu 'da sürücü demekten haz etmesemde). çünkü ilk olarak bilgisayarın harekete geçmesini sağlayan ilk paket diyebiliriz (kendi deneyimlerimden yola çıkarak söylüyorum). sonrasında ise compiz fusion.

--compiz fusion
ilk olarak şunu söylemeliyim ki bunu kullanmak için eh işte dedirtecek bi sisteme sahip olmanız gerekiyor. ben kendi bilgisayarımda bu paketi kurdum fakat o kadar çok kullanmıyorum (masaüstü geçişleri hariç). lakin kullanırken bilgisayarımın o kadar zorlandığını söyliyemem. kullandığım sistem ise şu şekilde "P4 1.8Ghz - 768Mb Ram - Nvidia GeForce 6800Xt - 120Gb Hdd". bu sistemde rahatlıkla kullandım diyebilirim.
gerekli link için şurdan
gerekli yardım için şurdan

--ve sistemin istediği diğer paketler
sistem kurulduktan ve (sanırım yani) internet bağlı olduğunda sistem size güncelleştirmelerin var olduğunu söylüyor. mümkün olan ilk zamanda (malum çoğu kullanıcı kotalı kullanıyor interneti) bu güncelleştirmeleri yapın. çünkü sistemi uçurmanın ikinci gerekli kısmıda bu.

--üçüncü olarak
***

performans
yukarıda görsellik açısından ek ayarlar yapıldığında vistadan bile daha iyi olduğunu söyledik ve kanıtta sunmuştuk. şimdide bu görselliğin yanında windows xp 'nin harcadığı sistemi harcadığını burada söylemeyi istedim. çünkü çoğu son kullanıcı görsellik ve performans istiyor ki işte bu da xp ve vistada değil ubuntu 'dadır. yukarıda da yazdığım gibi gerekli paketlerin kurulmuş olması gerekli performans için. kısacası güncelleştirmeler. ve es geçmek istemediğim bir nokta daha var. şöyle bir şey o da; windows kullanıcıları bilir ki windows kurulduktan bir süre sonra kesin ve kesin format atma ve windows u yenileme ihtiyacı belirir bünyede ve bilgisayarda. işte bu linux 'da ve ubuntu 'da kesinlikle yoktur. yani windows 'a 3-5 kere format attıktan sonra bile aynı zamanda kurduğunuz bu ubuntu/linux kesinlikle ilk günki gibi ayakta kalacaktır.

diyelim ubuntu ya geçtim windows 'da kullandığım yazılımları ne yapıcam, çalıştırabilirmiyim?
sorusuna şöyle bir cevap verilebilir. sizin gibi düşünen bir çok linux kullanıcısı bu sorunu aşmak için emulatörler yazmışlar. benim kullandığım wine adında güzel bir emulatör. bayaa sağlam bir program ve denemesemde pcnet 'in yazısında yazılana göre photoshop cs2 yi açmayı başarmış bu program. yani sorunsuz diyebiliriz. eğer bu kesmez ise şöyle bir link var.

neden ubuntu/linux
çünkü bedava! ve aynı zamanda windows 'a kafa tutuyor. aslında kafa atıyor demek daha doğru olur. çünkü piyasada windows daha yaygın gibi gözüksede internet aleminde bunu böyle demek doğru olmaz. küçük bir araştırma ile kısa süre içerisinde linux 'un microsoft
'u sıkıntıya sokacağı kesin. neyse konuyu fazla dallandırmadan burdan buyrun. verdiğim linkte maddeler halinde neden linux sorusuna cevap veriliyor ki çokta haklı yazılmış bir yazıdır.

""özet
dediğim gibi yaklaşık olarak 2-3 hafta önce kurdum ubuntu 'yu ve gayet memnunum. ve ve ve kesinlikle öneriyorum. çünkü istediğiniz her şey burada mevcut...

ek olarak şöyle bir şey diyeceğim; ubuntu kurduktan sonra her hangi bir sıkıntı yaşarsanız ubuntu 'nun türkiye ayağı olan şu siteye başvurabilirsiniz. onlarca yardıma meraklı kişilerin bulunduğu ubuntu 'nun Türkiye sitesi..



bir çok yazdığımı http://forum.ubuntu-tr.org/index.php sitesinden öğrendiklerimi yorumlayıp yazsamda benim önerilerimden sonra bu siteyi takip etmeniz ve en doğru merci olarak burayı görmenizi istemekteyim.

Duman II - ne albüm çıkarmış herifler (!)

Nisan 22, 2009

Duman II - 2009 - Dibine Kadar

Yazdım çizdim hayal ettim
Sazla sözden ibarettim
Arkamı döndüm emanet ettim
Anlayamadın ya

Aklım fikrim kaynayınca
Söz müzikle ağlayınca
Kalbimi açtım ibadet ettim
Anlayamadın ya

Ama o anladı
O beni anladı dibine kadar

Güldüm geçtim genceciktim
Aşk içinde meşke daldım
Kendimi buldum onu kaybettim
Anlayamadın ya

İyisin hoşsun bir yokuşsun
Harbiden bayağı bir boşsun
Şarkıya türküye lanet olsun
Anlayamadın ya


Duman II - 2009 - Senden Daha Güzel
Kimseyi görmedim ben
Senden daha güzel
Kimseyi tanımadım ben
Senden daha özel
Kimselere de bakmadım
Aklımdan geçen
Kimseyi tanımadım ben
Senden daha güzel

Sana nerden rastladım
Oldum derbeder
Kendimi sana sakladım
Senden daha güzel
Kimseleri de takmadım
Ölsem değişmem
Kimseyi tanımadım ben
Senden daha güzel

istiyor.us

Nisan 19, 2009

her istediğimizi istediğimiz her an istediğimiz şekilde yazabilmeyi istiyor (dot) us ...


aha reklam da öyle değil böyle yapılır

hoşuma giden bazı fıkralar

UYANIK

Ateşli bir köy çocuğu şehrin en büyük marketinde işe başvurur.
Dünyanın bu
en büyük alışveriş merkezinde herşey ama herşey satılmaktadır.
Patron sorar:
* Daha önce hiç satıcılık yaptın mı?
* Evet köyümde bu işi yaptım.
* Patronun gözü cocugu tutar:
* İyi, yarın başlıyorsun. Ertesi gün akşam olur ve patron çocuğu
karşısına
alır;
* Evet, bugün kaç satış yaptın??
* Bir!
* Ne bir mi? Ötekiler 20-30 satış yaptılar, Nasıl bir? Kaç dolar tuttu
peki?
* 320.334 USD doları.
* Patron şaşırır ve sorar:
* Nasıl becerdin bunu?
* Adama küçük boy bir olta, sonra orta boy ve sonra da büyük boy bir
olta sattım.
* Adama nerede balık tutucağını sordum. Kıyıda diyince bir tekneye
gereksinimi olduğunu söyledim. Tekne bölümüne indik ve çift motorlu,
yelkenli, lüks bir yat sattım. Vosvosuyla bunu çekemeyeceğini
söyleyince
son model 4x4 bir jeep sattım. Patron kendinden geçer:
* Ne diyorsun, tüm bunları bir küçük olta almaya gelen adama mı
sattın?
* Genç çocuk yanıt verir:
* Yoo aslında karısı için bir tane orkid istemişti... Ben de ona şöyle
dedim:
"Haftasonun mahvolmuş, sen en iyisi balığa git..."

BAŞ AĞRISI
Joe, yatak kariyeri başarılarla dolu bir insandır. Ancak yaşlandıkça bu
meziyeti inanılmaz bir baş ağrısı yüzünden durmuştur. Sağlığı ve aşk
hayatı
çekilmez, bir hal aldığında tıbbı bir yardıma ihtiyacı olduğunu fark eder.
Kapı kapı, doktor doktor gezdikten sonra problemini çözebilecek bir uzman
hekim bulur kendine;
" - Size bir iyi bir de kötü bir haberim var." der doktor.
" - Doktor önce iyi haberi duymak istiyorum."
" - Sizi baş ağrınızdan kurtarabilirim."
" - Peki kötü haber nedir doktor bey?"
" - Çok nadir görülen bir durum..söylemesi zor ama hadım edilmeniz
gerekiyor. Cinsel organınız, omurganızın alt kısmına baskı yapıyor ve bu
baskı sizde dayanılmaz, bir baş ağrısı yaratıyor. Bu baskıdan kurtulmanın
tek yolu erkeklik organınızı almak."
Joe bu haber karşısında şok olur ve morali çok bozulur. Kendi kendine
sorar;
" - Ne yapsam acaba. Erkeklik organım alınırsa ben nasıl yaşarım. Kimin
için
yaşarım. El içine nasıl çıkarım!"
Cevap vermek için fazla düşünmez ve başka bir şansı olmadığı için bıçak
altına yatmaya karar verir. Hastaneden taburcu olduğunda;
" - Oh be! Dünya varmış. Kurtuldum şu lanet ağrıdan" diye derin bir nefes
alır, ancak üstünde önemli bir parçasının eksik olduğunu hisseder. Caddede
yürürken farklı bir kişi olduğunu sezinler. Yeni bir başlangıç yapmaya ve
yeni bir hayata başlamaya karar verir.
Bir erkek giyim mağazasının önünden geçerken vitrinde duran bir takım
elbiseye takılır gözleri. " - İşte tam aradığım takım elbise!" der ve
dükkana girer.
Tezgahtara; " - Yeni bir takım elbise istiyorum" der.
Tezgahtar Joe'yu söyle tepeden tırnağa bir süzer ve;
" - Bir bakalım. 44 beden!" der.
Joe gülerek;
" - Kesinlikle doğru, nerden anladınız?"
" - Bu benim işim."
Joe takım elbiseyi dener. Üstüne cuk diye oturur. Joe aynada kendisine
hayran hayran bakarken tezgahtar sorar;
" - Yeni bir gömlekde ister misiniz?"
Joe bir kaç saniye düşündükten sonra;
" - Elbette" der.
Tezgahtar Joe'ya şöyle bir bakar;
" - Kol numarası 34 ve 16 numara yarım yaka."
Joe şaşırır;
" - Kesinlikle doğru nerden anladınız?"
" - Bu benim işim!"
Joe gömleği giydi. Evet gömlek süper olmuştur. Yakasını aynada düzeltirken
tezgahtar sorar;
" - Yeni ayakkabıya ne dersiniz?"
" - Evet lütfen. Bir de ayakkabılarınıza bakayım"
Tezgahtar Joe'nun ayaklarına bakarak;
" - Evet...9-1/2... E."
Joe iyiden iyiye afallar;
" - İnanamıyorum bir bakışta kaç numara ayakkabı giydiğimi nasıl
anladınız?
Vallahi bravo!"
Tezgahtar; " - Efendim. Bu benim işim."
Joe ayakkabıları da giyer. Gerçekten de ayakkabılar cillop gibi oturur
ayaklarına. Şöyle dükkan içerisinde bir tur atarken tezgahtar sorar;
" - Beyefendi vallahi jilet gibi oldunuz! Size bir tane de şapka veriyim
ben!"
Joe aynaya bakarak;
" - Heyt ulan be façayı o biçim düzdüm." diye içinden geçirir ve
" - Evet bir de şapka bakayım kendime!" der tezgahtara. Tezgahtar Joe'nun
kafasına bakarak; " - Eveeeeet...7-5/8."
Joe dumur üstüne dumur yaşamış bir şekilde tezgahtara;
" - Evet..doğru..nerden bildiniz?" diye sorar.
Tezgahtar iyiden iyiye havaya girmiş bir şekilde;
" - Bu benim işim efendim" der.
Şapka da süper oturmuştur kafasına.
" - Vayyy beee, ulan ben neymişim beee. Ulan ben var ya ben..." diye
düşünürken tezgahtar yine sorar;
" - Size bir tane de don verelim efendim"
" - Joe bir kaç saniye düşünür ve;
" - Tamam! Hemen bana en fiyakalı donlarınızdan getirin!" der.
Tezgahtar geri adim atarak "Eveeeeet..36 beden!"
Joe gülerek; " - İlk defa yanıldınız. Ben 18 yaşımdan beri 34 beden
giyiyorum!" der.
Tezgahtar kafasını sallayarak;
" - Hayır..size 34 olmaz. Erkeklik organınızı sıkıştırır ve omurganıza
basınç yapar bu da dayanılması güç bir baş ağrısı çekmenize sebep
olur!..."

KONUŞMAMAK
Kizilderinin teki kecilerini otlatiyormus. Derken bir cow-boy gelmis ve sormus:
- Senin kopegin mi?
- O kopek benim olmak!
- Onunla konusabilir miyim?
- Kopek konusamamak! Cow-boy kopege yaklasir.
- Nasilsin?
- Fena degil! (Kizilderili saskin...)
- Bu kizilderili senin sahibin mi?
- Evet.
- Sana iyi davraniyor mu?
- Evet, cok iyi. Gunde iki kez tuvalet icin dolastiriyor, bana yemek veriyor ve benimle oynuyor. (Kizilderili bu arada kafayi yemektedir)
Cow-Boy kizilderiliye sorar.
- Senin atin mi?
- O at benim olmak!
- Onunla konusabilir miyim?
- At konusamamak! Cow-boy ata yaklasir.
- Nasilsin?
- Fena degil! (Kizilderili daha da saskin...)
- Bu kizilderili senin sahibin mi?
- Evet.
- Sana nasil davraniyor?
- Iyi. Bana hergun gerekli yurususleri yaptiriyor, fazla yuk bindirmiyor, gunde 2 kere ve her terlememden sonra terimi siliyor, ve icinde yiyecek ve yataklik olan ufak bir ahir insa ediyor. (Kizilderili ne gozlerine ne de kulaklarina inanamamaktadir)
Cow-Boy tekrar kizilderilinin yanina gelir.
- Bu Disi Essek senin mi?
- Essek benim olmak, konusmak ama çok yalan soylemek .....


(ç)alıntıdır...

Akif Timurhan Zevraki // Hile Var

Nisan 05, 2009

HİLE VAR

Ziya zirvelere, zindan zemine
Ayda, günde günah yelde hile var
Yüce dağlar benzer tıpkı zengine
Yağmurda iltimas, selde hile var

Tabiatta ne varsa çoklu azlı
Elma, armut, kaysı, vişne, kirazlı
Tohum mikropludur, tarla marazlı
Dallarda çürüklük, dölde hile var

Nerde kalmış Köroğlu'nun narası
Radyolar çalıyor hippi havası
Hoparlo ayarsız, dönek dalgası
Rezistanslar rezil, pilde hile var

Sen vita önünde büzül ha büzül
O, teres, tereye etmez tenezzül
Kantarda tutukluk, terazide zül
Dirhemlerde dara. dilde hile var

Emri oyala, amiri okkala
Vardım bezzazlara, girdim bakkala
Çarşı pazar kalmış çapkın, çakala
Gimamızda güve, halda hile var

Kişinin özünü kemirmiş böcük
Yoğurt ile yağın yarısı sücük
Günlük yumurtadan çıkıyor cücük
Feriklerde foya, folda hile var

Şoför sarhoş, muavin beterdir ondan
Minibus emanet, müşteri rindan
Yanımız uçurum önümüz zindan
Farlar sis, firen fıs, yolda hile var

Solucanlar sömürürken içimizden
Birde sağcı, solcu girdi kıçımızdan
Ortaya düştük öldük acımızdan
Yan yok, sağda sülük, solda hile var

Ortak soframızfa vardır binbir tür
Oburlar atıyor topuna bir tor
Göre tatlı lokum, köre kurtlu lor
Küpte şor, kepçe şer, kolda hile var

Beslemeden emir verdik sürata
Bahaneyi bulduk demir kırata
Zımhada, zengide, dizginde hata
Hatta mayada mıh, nalda hile var

Vaktaki erişti yirminci asır
Halının yerine, serildi hasır
Ketenlerde kelek, kumaşta kusur
Şayaklarda şüphe, şalda hile var

Kiminin keyfi kok, yan gelmiş kepi
Kiminede düşmüş kemerin kipi
Bir yol görünmüyor kapalı hepi
Telvede tehlike, tabakta tipi
Fincanda fırtına, falda hile var

Paraya verildi en parlak paye
Ezildi insanlık, bozuldu maye
Dek, dolaptır elde dönen sermaye
Devlette desise, halkta hile var

Fazilet babında hepimiz fakir
Her şey bozulmuştur, arama bakir
Gümüşünde nikel, altında bakır
Sikke zül, paca pul, helde hile var

Dünyanda gazaptır, ahrette azap
Şaşkın Zevraki'ye yol göster yarab
Ummanlarda tayfun, deryada girdap
Denizlerde dalga, gölde hile var

Hepsi neysede, hapsoldu hafızam
Neynen okuyam ben, neynen yazam
Kalemde itikar, kağıdıma zam
Ette tuz, yağda hız, balda hile var

Saymakla bitmiyor sahte serisi
Kovmakla gitmiyor kahpe sürüsü
Yerli kovanında yaban arısı
Pişdarında puştluk, beyde hile var

Ey Zevraki sen zamanı dan etme
Beyhudeye kavga etme, kan etme
Bu karanlık böyle sürer zan etme
Ziya gelir, zulmet gider hele var, hele var.


alıntıdır // zevraki.com

Can Yücel küfürleri

Mart 28, 2009

Türkiye'nin en güzel küfür eden adamı!! Şüphesiz ettiği küfürleri nerede söyleyeceğini ve ne söyleyecegini iyi biliyor örenek ve istek sunuyorum !!!! ruhuna şarap yağsın Can Baba!!!

yıllar önce odtü'de yaptığı bir konuşma.. üç bin kişilik mimarlık amfisi tıklık tıklım dolu, hatta onu dinlemek için ayakta kalan onlarca kişi var...

can yücel konuşmaya şöyle başlar:
- biz hiç bi bok olamadık!
salondakiler bir anda neye uğradıklarını şaşırırlar. derin bir sessizlik kaplar ortalığı...

salona gelmeden önce 3 bira ve yarım votka içmesine rağmen muhteşem bir konuşma yapar. hiç şüphesiz bol küfürlü bir konuşma...

söyleşinin soru-cevap kısmında ön sıralarda oturan hanım hanımcık bir kız öğrenci parmak kaldırıp can yücel'e şöyle sorar:

-can bey, bizler şiirlerinizi ve düşüncelerinizi çok beğeniyoruz,size büyük bir saygı duyuyoruz ama konuşmalarınızda çok fazla küfüre ve argoya yer veriyorsunuz, küfürlü konuşmasanız olmaz mı?

can yücel önce susar, sonra yavaşça doğrulur, o kocaman ellerini kürsünün üzerine koyup:

-küfür, burjuvazinin ağzında bir lağım çukurudur... küfür, işçi sınıfının ağzında bir çiçektir!.. deyince salonda müthiş bir alkış kopar.

sonra tamamen ayağa kalkıp şöyle bitirir konuşmasını:

-arkadaşlar bugün de çok kafa si...!!!


Can Yücel gibi küfür etmek istiyorum (swh)

alıntı...

can sıkıntısı

Mart 27, 2009

bu aralar nedenini bulamadığım bir şekilde canım çok sıkılmakta. bununla beraber önemsemiyorumda ve araştırmıyorumda ne oluyor bana diye... merakta etmiyorum diyebilirm aslında (swh)

işin en ilginci ise bir değişim içindeyim (sanırım) ama bilemiyorum tabi dışarıdan nasıl görünüyor(!)

hepsi bir yana fazla umutlu değilim bu konuda. eğer bi değişim oluyorsa bana ne(!) veya beni ne ilgilendirir(!)

hadi diyelim değiştik tamam da nereye kadar elbet bi yerde son bulmalı canım(!..)

canım yazmak istesede bulunduğum durum içinde yazmam pek olası değil.

ileride tekrar görüşmek üzere...

...elveda

yenisin sen yeni kal

Mart 18, 2009

yeni aldığım mp3 player 'ı yazmak istedim. neden bilemiyorum ama çok hoşuma gitti (sanırım bu yüzden istedim yazmayı)

NWZ-S638F

sizleri saygı ile selamlıyoruz efenim...

guzel bir bulus (swh)

Bunalti (dot) Com

gercekten guzel bir site. aradiginiz hemen hemen her yabanci muzigi (metal ve rock agirlikli diye dusunuyorum) bulabiliyorsunuz. en azindan oyle tahmin ediyorum (swh). siteyi tam olarak arastiramadim fakat rapid paylasimli bu sitede yaklasik 4xxx tane discografi mevcut. ve her gurunda album linkleri var icerisinde.

kullanmanizi tavsiye ederim (swh)

Ölmek

Mart 10, 2009

sen hiç ölmeyi düşündün mü? gördün mü kendi gözlerinde o acınası tatsızlığı? farkına varabildin mi hiç?

şansın yaver gittiyse engelleyenin oldu mu tam son vericekken ebediyete? (!)

otobanda hızla araba içinde ilerlerken bunları düşündün mü hiç? sanki kardeşinin içine doğmuşcasına " abi kilitlesene kapını açılır maçılır sana bir şey olsun istemem " demesi hiç sana engel oldu mu? -kimsenin seni engelleyemeyeceğini düşündüğün sırada?

sanmiyorum ki sen fark edebilesin ve ben sana anlatabileyim bu duyguyu veya duyguları...

yaziyorum ki buraya (sen düsün kendimi desifre ediyorum insanlığa[!!]) sen ve bütün insanlık ibret alsın bu acıyı, deneyimi ...





canını alacaklara parmak atabilmen dileği ile...

...elveda

yazısız geçen zamanlardansa zamansın gelen yazılar yeğlenir

Şubat 28, 2009

her zaman için (ilk geçen zaman için bile) vardır biz insanda bu düşünce. öyle veya böyle istediğimizi veya hissettiğimizi bir şekilde anlatırız ona. o dediğim bazısı için bir " yar " olur bazısı içinse " kardeş " hatta ve hatta " tanınmayan kişiler " dir...

ve tanrı insanı yarattı...

içine " düşünme " yi koydu. herkes gördü bildi bu gerçeği ama şimdi öğreniyor dünya bu gerçeği -en azından benim dünyam için.. istiyorum ki her insan düşünebilsin. görebilsin şahsına verilen bu kudreti. elbette küçük dağlar var etmek değil bizdeki maharet, en azından şuanki halinden daha iyi bir noktada olabilir farkına varırsa. inanıyorum, yok yok iddia ediyorum herkes fark edicek bir gün gerçekleri. elbet görücekler şuan görülmeyeni.


ve görünmeyen...
işte herkesin takıldığı noktaya koyuyorum parmağımızın ucunu. bastırmıyoruz tabi, onlarca yıldır görülmeyene saygı göstermek gerekli. istemiyorum geçmişin merakı zarar versın bu " mutlak " a... diyorum kendi kendime bazen -canım sıkıldıkça daha doğrusu, " elbet olacak utkuygn elbet. senin gibilerde görücek işte o zaman, zamanı geldiğinde. hatta o zaman geldiğinde herkes diyecek ki " doğru söylemiş(ler). evet evet tek ben demiyorum bunları, baktığın herkes, gördüğün herşey... eğer kentlik yerde bakıyorsa şahsın " apartmanlar söylüyor sana her gün gördüğün ama farkedemediğin o kelebekler uçan apartmanların arasında... hatta kapı zili çığlıklar atıyor her bastığında, görmen için... fark edebilmen için " yok sen dersen dağ bayır çayır köylük yer benim mekanım o zaman da " kuşlar börtüler böcükler bağırıyor sana ama göremiyorsun, göremiyorsun ağlayan çağlayanın hıçkırıklarını fark edemiyorsun akan göz yaşlarını... "...


diyorum ya sana en başından beri " mutlakta istiyor tanınmayı bilinmeyi. ama çekiniyor söyleyemiyorum 'buradayım' diye... "
işte sen burada kontrolu eline alıcaksın ve diyeceksin ki " bu dünya var ve ben üstünde yaşıyorum o zaman bu dünya benim. ve artık kontrolu da benimdir. yeni kral benim ve bana itaat edin "

dedemin her zaman bana söylediği öğüdü gibi " bakmak için değil görmek için bakın! "

başlık

Şubat 20, 2009

hiç karasız kaldığınız oldu mu? hayatınız için önemli bir dönüm noktasında yapmanız gerekenlerden vazgeçebileceğinizin farkına vardınız mı? bir an için bile binlerce " an " ı harcıyabileceğinize inandınız mı?

sanırım bu duyguyu yaşıyorum. izmir 'deyim ve karabük 'te okuyorum. ama asla gitmek istemiyorum hayatın bana verdiği zorluğa göğüs germe isteği ile kendimle çelişiyorum. diyorum ki " utku hadi be yapma böyle gideceksin ve eğitimin sana ne veriyorsa fazlası ile geri geliceksin , eğer kendi potansiyelini de görürsen -her insandaki olan sende de var sonuçta- wat(work and travel) ile abd 'ye bile gidebilirsin " ama bir yandan da bırak üni. 'yi yat aşşağıya ayda 500tl ile çalış karnına az da olsa aş girsin dön dur yağında ama bu da olmuyor. bir amaç olmadığını düşünüyorum. hiç bir şey için. bu hayat benimse eğer kontrolude bende olmalı. dünyayı yöneten güç gibi. eğer ben sadece tanıdıklarımı değiştireceksem bu dünya o zaman bütün dünyayı tanımalıyım ve onlarda beni. o zaman diyebilirim ki " işte utku budur be kardeşim artık kendine bir amaç edinebilirsin artık dünyayı iyi bir yer haline getirebilirsin " işte benim düşünmemi sağlayan, doğru ile yanlışın arasına bir çok insanın yaptığı gibi " beyaz kağıtta beyaz kalemle " çizgi çekmememdir. ben " beyaz kağıda kara kalemle " çizgi çekiyorum ve diyorum ki " işte benim doğrum işte benim yanlışım!! "...

hayatıma yön vermiyorum ben. pusulamda yok bir çok insan gibi. önümü görmek için gözümüde kullanmıyorum. çalışmak istesemde aç kalmam asla. diğerleri gibi piyasa kötü de demem asla. evet belki ekonomi ve piyasa ikilemi halkın belini bükebilir. doğrudur. inanırım. ama asla böyle fikirleri kendim için kullanamam. ben kendi dünyam da aç kalırsam eğer kral sarayında niye yaşasın değil mi?

bu yazıyı (ve hatta blog takilerin bir çoğunu) okuyanlar sanacak ki bu adam kasıyor kendini böyle yazmak için. zorluyor bünyeyi. emin olabilirsiniz ki benim dünyamda zorlama yoktur ve asla da olmadı olmayacak. her gün yaptıklarımı yazıyorum aslında. bir çok insanın kendi dünyasında yaptığını yapıyorum bende aslında tabi ki bir fark var arada. mesela ben yazıyorum. yazıyorum ve diyorum " bakın benim dünyam rahat huzurlu ve hızır insanların var olduğu, yaşamak kadar ölmeninde güzel, gülmek kadar ağlamanında önemi olan, güzel bir yer "

istiyorum herkes kendi dünyasının kralı olsun
kendi dağına istediği ağacı diksin
kendi ahırında istediği hayvanı beslesin


ve desinler ki;

ben, kendi arabamın kendi şöförüyüm ve benim var olma amacım kendime ihtiyaç duymam


herkesin bir amaç edinebilmesi dileği ile

bu seferlik
elveda

" amerikalılar "

Şubat 19, 2009

Amerikalılar çok akıllı değildir.
Sadece her söyleneni yaparlar ve kendilerinden üstün zannettikleri kişiler tarafından yönetilirler ve onlara inanırlar.

Akıl ve mantıkla çalışma düzeni ender.
Amerikalıda bizim kadar çalışır.
Biz kötü durumda mıyız ?
Hayır , bizim sadece söyleneni dinlememek ve istediğimiz gibi anlama özelliğimiz Var.
Bir de Allah'tan başka bir şeyden korkmayız.

Onu da korkmak istersek.
Bu koşullarda bizim robot gibi eğitilmemiz mümkün değildir.
Ve her koşulda söylenileni yapmamız beklenemez.

İşte buna bir örnek:
Eğer Amerikalılar bizi eğitip astronot yapmış ve aya göndermiş olsalardı?


2 Türk yer ekibinde,
3 Türk astronot uzayda..
Başarılı olmaz mı acaba ?

-----

-Apollo?

-efendim abi..

-aya inmek üzeresiniz..

-hadi hayırlısı.. kraterli olan ay di mi?


-----

-houston?

-evet apollo, ay yürüyüşünüz bitti mi...?

-bitti bitmesine de, bu Cemal ayısı tutturdu gelmişken amerikan bayrağını sökelim, bizimkini koyalım diye.. onu ararken kaybolduk... az daha oksijenimiz bitiyordu.


- buldunuz mu bari ?

-bulduk ama sökemedik, nasıl dikmişlerse gavurlar.... Cemal yarın ay aracı yla üzerinden geçmeyi deniyecek.

-helal olsun aslanlar... size güveniyoruz.

------

-houston?


-evet apollo ?

-ya bu Cemal Fener bayrağı getirmiş yanında , aya onu da dikmek istiyor,
yere de topladığımız taşlardan " Efsane Geri Döndü" yazdı...
Ben hayatta terk etmem burayı, o bayrak buradayken..

bir cim bom bayrağı yollayın hemen ...

-merak etme apollo , biliyordum ben o hoşafın böyle bişiy yapacağını...
acil oksijen depolarının olduğu yere bakarsan, göreceksin ki oksijen tüpleri yok orada yok.. niye?

Çünkü kardeşin oraya anlı şanlı dev bir GS bayrağı koydu...

-hehe büyüksün Houston.. seni seviyorum... yenilsek de, yensek de ..

-------

-apollo?

-buyur houston'cığım

-Venüs 'ten taş örnekleri aldınız mı?


-aldık aldık, bi sürü taşımız oldu, şimdi dönmek üzere yola çıktık, 24 saatte yörüngeye gireriz..

-çok iyi , bilim adına önemli şeyler yaptınız..

-ya bişey sorcam Houston..

-sor..

-neden sadece taş toplattınız bize, o kadar böcek, çiçek vardı, bi de o tek gözlü yaratıklardan da getirseydik ?


-hsktir , neden söylemediniz ?

-neyi abi ?

-------

-houston?

-evet apollo ?

-abi ben çok sıkıldım burada, şu dönüş tarihini öne alalım diyecektim...

-olur mu, daha Saturn'e gidip örnek alacaksınız


-abi ben hep örnek almışımdır Satürn'ü zaten, ama biran önce dönelim diyorum...

-ya apollo bak sinirimi bozma , kitlerim kumanda aletlerinizi buradan,
bi daha dönmek nasip olmaz..

-ama abi ya...


-sus...

-------

-houston bişey sorcam, biz niye topladık bu taştı, kumdu falan, ne yapcaz ki bunları...

-bilimsel araştırmalar için, evrenin sırlarını gizlerini öğrenmek için falan, biliyorsun bunlar bi çok konuda bizleri aydınlatabilir..


-yani çok önemli şeyler bunlar yani ?

-evet apollo, hadi yörüngeye girmek üzeresiniz, hazırlanın artık.. bu arada sen niye soruyon bunları ???

-valla Houston, ben bu örnekleri topladıktan sonra Semih abiye vermiş tim, gemiye koy diye. o da zannetmiş ki, kapıya kadar götürecek, ben ordan alıp bagaja koycam,

yani senin anlayacağın biz onları ayda unuttuk galiba......

-Neeeee?

-abi yörüngeye giriyoz, sonra konuşalım...

-......?!?!?

----------

-houston?

-evet apollo?

-houston, bişey diycem ama kapatmak yok...


-go ahead apollo...

-houston 10 aydır uzaydayım, burada bu kadar astronot, kozmonot arkadaşla irtibatım oldu, yeminle söylüyorum, sen hepsine beş basarsın, seni neden yer ekibine vermişler? anlamış değilim.


-sorma hocam, bir takım politik olaylara kurban gittik, çok büyük yanlışlar yapıldı bize...

-sen diğerlerinden farklısın, halk adamısın sen, seni seviyorum Houston..

-ben de seni apollo...

" utku 'sal " lık

Şubat 18, 2009

selamlamam bile bana özgüdür çünkü benim yaptığımı ben yapmışımdır, yapmaktayımdır ve sadece ben yapacağımdır. aynı hareketi eğer sende yapmaya kalksan mimik ve jestlerin bile benzese benimkilere sen ben olamadığın sürece o selamlama benim selamlamamdır.

bu açıcan bakıldığında aldığım nefes bile " utku 'sal " dır. attığım her adım ve soluduğum oksijenin kimyasal yapısı hatta. eğer sen ben olmak istiyorsan, gerçeklere bir şekilde ulaşmak ise amacın, katalizör olmadan anlıyamıyorsan kendi benliğini yahut beceremiyorsan yardımsız yürümeyi işte o zaman arıyacaksın " kendi 'sel " liğini ve o zaman diyeceksin sn. utku Y. doğru söylüyormuş

bunca kelimedir bahsettiğimse işte şudur; ben ben olduğum sürece utku 'sal olacaktır her nesne yahut ner canlı, eğer ben bir amaç için yaşıyorsam burada o amaçta " utku 'sal " dır.

Sevgiler saygılar !

Candan Erçetin - Ben Kimim


Tebrikler!!

My Pict.

Şubat 17, 2009


En son yaptığım msn-forum vesaire alanlarda kullanacağım avatarım :)

World of Warcraft -ve türevleri

Şubat 15, 2009

Bu ve bunun gibi online oyunlar sanal alemde büyük oranda insanın hayatını çürütüyor.Saymak gerekirse başlıca örnekleri; World of Warcraft, Age of Conan(her ne kadar yeni çıksada kitlesi geniştir), Warhammer 40k, Knight Online, Counter Strike (1.5,1.6), Ragnarok, Nine Dragons, vs.vs... Bu oyunların (online oyunların) hepsini oynayanların sayısı tahminim 125-200 milyon kişi arasında değişmektedir ve bende bu kişilerin içindeyim ve malesef ömrümüzü -kısa ve uzun vadede- çürütüyoruz. Evet çürütüyoruz. Öldürsek keşke öldürebilsek ama yapamıyoruz. An ve an.. Saniye saniye ömrümüzü boşa harcıyoruz. Elimize geçen yok mu evet var ama sadece oynadığımız süre boyunca aldığımız hazdır...

Şuan Karabük Üni. Bilg. Sist. Öğret. hazırlık sınıfı öğrencisiyim. Benim burada değilde bir Marmara üni. sinde veya başka bir büyük kent üni. sinde olamamamın sebebi ise işte başlıkta söylediğim oyun, World of Warcraft 'tır. Toplamda 334 puan aldım ve bu puanı ikinci senemde aldım. İlk girdiğimde liseyede gidiyordum ve bazen haklı bazen haksız çalış(a)mıyordum. İkinci girdiğim sene boyunca ise gene wow gene wow... Bir anımı yazmak istiyorum :)

Sınavdan çıktık ve tekrar eve geldik. Tabi büyük bir yük olarak düşündüğümüz için ÖSS 'yi haliyle büyük bir yorgunlukda var. Gelir gelmez evet hemen televizyon açıldı ve her öğrenci gibi bende soru yanıtlarını beklemeye koyuldum. Baktık ettik felan ama bende hiiç oralıyım hali yok. Dedim yeter ben gidiyorum. Geldim ve masama oturdum açtım bilg. 'ımı ve direk wow 'a login oldum!... Oyunda sevdiğim ve saydığım abilerim ve kardeşlerim vardı. Direk olarak "öss bitti gitti şimdi bekleme ve wow oynama vakti" dedim. Tabi sorular geldi "nasıl geçti?", "kaç alırsın?" gibilerinden. Konuştuk muhabbet ettik derken aradan bir buçuk ay geçti ve sınav sonuçları açıklandı. 334 puan aldığımı oyundakilere söylemek için heycanlanıyorum tabi!.. Tabi bundan önce bütün akrabalara arayıp veya aranıp söylendi puan. Ve oyundan tanıdığım Ahmet abi sordu "utku kaç aldın bakalım?" ve büyük bir heyecan ile 334 abi dedim ve aldığım tepki aynen şöyle "ulan utku ulan utku.... az daha çalışsan en azından 1 saat daha az wow oynasan ve ders çalışsan adam akıllı bi puan alabilirdin" hoş bu puanda iyi tabi o da biliyor iyi olduğunu ama bilg. bölümünün puanları tıpdan yüksek olunca bu puan az geliyor göze!..

Bu benim anlattığım olay bu oyunların belkide en hafifi. Hayattan kopanlarmı dersin, bilgisayarla kavga edenmi dersin, oyunda kavga ettiği adamın adresini alıp başka şehire adam dövmeye giden mi dersin... Ne ararsan var bu oyunda. Diyorum ya bu oyunlar ömrü öldürmez çürütür...

Benden size tavsiye online oyuna başlamayın başlayanı da uzaklaştırın!

Neyse ben bi wow-fun yapayım (kikikiikikkiki-gülücük)

Bol şanslı hayatlar efendim!!

Transformers 2 - Fragman

Şubat 13, 2009

CandyStand Games

Şubat 11, 2009





Bazı güzel oyunlar :)

Can Sıkıntısı Vakit Geçirmece

Boş vakitlerimde girdiğim ve aldığım üyeliklede aldığım kupaları sakladığım ve rekor kitabına da adımı yazdırdığım güzel bir site :)

içerisindeki oyunlar ; Flash, Shockwave ve bilmediğim bi farklı progl. ile yapılmıştır. güzeldirlerde. !!

CandyStand

Link yukarıda fazla arama janım ^^

Hos Bir Yazi

Birinci Ders:

Okuldaki ikinci ayımda, hocamız test sorularını dağıttı. Ben okulun en iyi
ögrencilerinden biriydim. Son soruya kadar soluk almadan geldim ve orada
çakıldım kaldım. Son soru söyleydi :
“Hergün okulu temizleyen hademe kadının ilk adı nedır ?”
Bu her halde bir çeşit şaka olmalıydı. Kadını, yerleri sılerken, hemen
hergün görüyordum. Uzun boylu, siyah saçlı bir kadındı. 50′lerinde falan
olmalıydı. Ama adını nerden bilecektim ki ! Son soruyu yanıtsız bırakıp
kağıdı teslim ettim. Süre biterken bir öğrenci, son sorunun test sonuclarına
dahil olup olmadığını sordu.
“Tabii, dahil” dedi, Hocamız…
“İş yaşamınız boyunca insanlarla karşılaşacaksınız. Hepsi birbirinden farklı
insanlar. Ama hepsi sizin ilginiz ve dikkatinizi hak eden insanlar bunlar.
Onlara sadece gülümsemeniz ve ‘Merhaba’ demeniz gerekse bile…”
Bu dersi hayatım boyunca unutmadım. Hademenin adını da…
Dorothy idi.

İkinci Ders :

Bir gece vakit gece-yarısına doğru Alabama Otoyolunun kenarında duran
bir zenci kadın gördüm. Bardaktan boşanırca yağan yağmura rağmen,
bozulan arabasının dışında duruyor ve dikkati çekmeye çalışıyordu. geçen her
arabaya el sallıyordu. Yanında durdum. 60′lı yıllarda bir beyazın bir
zenciye, hem de Alabama’da, yardıma kalkışması pek olağan şeylerden
değildi. Onu kente kadar götürdüm. Bir taksi durağına bıraktım. Ayrılırken
ille de adresimi istedi, verdim. Bir hafta sonra, kapım çalındı. Muazzam
bir konsol televizyon
indiriyordu adamlar. Bir de not ekliydi, armağanda…
“Geçen gece otoyolda bana yardımınıza teşekkür ederim. O korkunç yağmur
sadece elbiselerimi değil, ruhumu da sırılsıklam etmişti. Kendime güvenimi
yitirmek üzereydim, siz çıka geldiniz. Sizin sayenizde ölmekte olan kocamın
yatağının baş ucuna zamanında ulaşmayı başardım. Biraz sonra son nefesini
verdi. Tanrı bana yardım eden sizi ve başkalarına karşılık beklemeksizin
yardım eden herkesi kutsasın…
En İyi Dileklerimle,
Bayan Nat King Cole.”

Üçüncü Ders :

Size Hizmet Edenleri Hep Hatırlayın…

Bir pastanın üç otuz paraya satıldığı günlerde 10 yaşında bir çocuk
pastaneye girdi. Garson kız hemen koştu… Çocuk sordu:
“Çikolatalı pasta kaç para ?”
“50 Cent.”

Çocuk cebinden çıkardığı bozukları saydı. Bir daha sordu:
“Peki, Dondurma Ne Kadar ?”
“35 Cent.” dedi garson kız, sabırsızlıkla. Dükkanda yığınla müşteri vardı ve
kız hepsine tek başına koşuşturuyordu. Bu çocukla daha ne kadar vakit
geçirebilirdi ki…
Çocuk parasını bir daha saydı ve
“Bir dondurma alabilir miyim, lütfen ?” dedi.
Kız dondurmayı getirdi. Fişi tabağın kenarına koydu ve
öteki masaya koştu. Çocuk dondurmasını bitirdi. Fişi kasaya ödedi. Garson
kız
masayı temizlemek üzere geldiğinde, gözleri doldu, birden. Masayı sanki akan
gözyaşları temizleyecekti. Boş dondurma tabağının yanında çocuğun bıraktığı
15 Cent’lik bahşiş duruyordu..

Dördüncü Ders :

Yolumuzdaki Engeller…

Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya
koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu. Bakalım neler olacak diye
gözlüyor… Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray
görevlileri birer birer geldiler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın
etrafından dolasıp saraya girdiler. Pek çogu kralı yüksek sesle eleştirdi.
Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu.
Sonunda bir köylü çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu. Sırtındaki
küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye
başladı. Kan ter içinde kaldı ama, sonunda, kayayı da yolun kenarına çekti.
Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir
kesenin durduğunu gördü.
Açtı… Kese altın doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde…
“Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir.” diyordu kral.
Köylü, bügün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı.
“Her engel, yaşam koşullarınızı daha iyileştirecek bir fırsattır.”

Beşinci Ders :

Önemli Olan Vermektir..

Yıllar önce hastanede çalışırken, ağır hasta bir kız getirdiler. Tek yaşam
şansı, beş yaşındaki kardeşinden acil kan nakli idi. Küçük oğlan aynı
hastalıktan mucizevi bir şekilde kurtulmuş ve kanında o hastalığın
mikroplarını yok eden antikorlar oluşmuştu. Doktor durumu beş yaşındaki
oğlana anlattı ve ablasına kan verip vermeyeceğini sordu. Küçük çocuk bir an
duraksadı. Sonra derin bir nefes aldı ve
“Eğer kurtulacaksa, veririm kanımı” dedi.
Kan nakli yapılırken, ablasının gözlerinin içcine bakıyor ve gülümsüyordu.
Kızın yanaklarına yeniden renk gelmeye başlamıştı, ama küçük çocuğun yüzü de
giderek soluyordu…
Gülümsemesi de yok oldu. Titreyen bir sesle doktora sordu :
“Hemen mi öleceğim ?”
Ufaklık, doktoru yanlış anlamıştı, ablasına vücudundaki
bütün kanı verip, öleceğini düşünüyordu.

Facebook ‘ta bana gelmiş olan bir yazı. Paylaşmak istedim sadece:)

Ne Mutlu Türk 'üm Diyene !

Hatırlatmayın bana dokuzu beş geçeyi
Hele puslu geçen o geceyi
Söyletmeyin kasım adlı iki heceyi
Bu benim en büyük yasım
Bu atamın öldüğü tarih on kasım

Türkle Kürdün yoldaş olduğu, Çerkezle Lazın adaş olduğu
Alevi Sünninin gardaş olduğu, Mukaddes topraktır vatan
Şehitlerin koyun koyuna yattığı, Dosta gurur düşmana korku saldığı
Dünyanın hayran kaldığı, Cennet Türkiyem’dir vatan

Dağda Üç Beş Domuz Sürüsü
Tutturmus Bir Kürdistan Türküsü
Eline Almış Bayrak Diye Bir Masa örtüsü
Soyu Soysuz Olan Sensin Toprak Senin Neyine
İte İtlik Yapıp Kafa Tutma Beyine
Anlasa Dediğimi Sokaktaki Köpek Ağlar Haline

Duy Ulan Soysuz