blogda ara

yazısız geçen zamanlardansa zamansın gelen yazılar yeğlenir

Şubat 28, 2009

her zaman için (ilk geçen zaman için bile) vardır biz insanda bu düşünce. öyle veya böyle istediğimizi veya hissettiğimizi bir şekilde anlatırız ona. o dediğim bazısı için bir " yar " olur bazısı içinse " kardeş " hatta ve hatta " tanınmayan kişiler " dir...

ve tanrı insanı yarattı...

içine " düşünme " yi koydu. herkes gördü bildi bu gerçeği ama şimdi öğreniyor dünya bu gerçeği -en azından benim dünyam için.. istiyorum ki her insan düşünebilsin. görebilsin şahsına verilen bu kudreti. elbette küçük dağlar var etmek değil bizdeki maharet, en azından şuanki halinden daha iyi bir noktada olabilir farkına varırsa. inanıyorum, yok yok iddia ediyorum herkes fark edicek bir gün gerçekleri. elbet görücekler şuan görülmeyeni.


ve görünmeyen...
işte herkesin takıldığı noktaya koyuyorum parmağımızın ucunu. bastırmıyoruz tabi, onlarca yıldır görülmeyene saygı göstermek gerekli. istemiyorum geçmişin merakı zarar versın bu " mutlak " a... diyorum kendi kendime bazen -canım sıkıldıkça daha doğrusu, " elbet olacak utkuygn elbet. senin gibilerde görücek işte o zaman, zamanı geldiğinde. hatta o zaman geldiğinde herkes diyecek ki " doğru söylemiş(ler). evet evet tek ben demiyorum bunları, baktığın herkes, gördüğün herşey... eğer kentlik yerde bakıyorsa şahsın " apartmanlar söylüyor sana her gün gördüğün ama farkedemediğin o kelebekler uçan apartmanların arasında... hatta kapı zili çığlıklar atıyor her bastığında, görmen için... fark edebilmen için " yok sen dersen dağ bayır çayır köylük yer benim mekanım o zaman da " kuşlar börtüler böcükler bağırıyor sana ama göremiyorsun, göremiyorsun ağlayan çağlayanın hıçkırıklarını fark edemiyorsun akan göz yaşlarını... "...


diyorum ya sana en başından beri " mutlakta istiyor tanınmayı bilinmeyi. ama çekiniyor söyleyemiyorum 'buradayım' diye... "
işte sen burada kontrolu eline alıcaksın ve diyeceksin ki " bu dünya var ve ben üstünde yaşıyorum o zaman bu dünya benim. ve artık kontrolu da benimdir. yeni kral benim ve bana itaat edin "

dedemin her zaman bana söylediği öğüdü gibi " bakmak için değil görmek için bakın! "

başlık

Şubat 20, 2009

hiç karasız kaldığınız oldu mu? hayatınız için önemli bir dönüm noktasında yapmanız gerekenlerden vazgeçebileceğinizin farkına vardınız mı? bir an için bile binlerce " an " ı harcıyabileceğinize inandınız mı?

sanırım bu duyguyu yaşıyorum. izmir 'deyim ve karabük 'te okuyorum. ama asla gitmek istemiyorum hayatın bana verdiği zorluğa göğüs germe isteği ile kendimle çelişiyorum. diyorum ki " utku hadi be yapma böyle gideceksin ve eğitimin sana ne veriyorsa fazlası ile geri geliceksin , eğer kendi potansiyelini de görürsen -her insandaki olan sende de var sonuçta- wat(work and travel) ile abd 'ye bile gidebilirsin " ama bir yandan da bırak üni. 'yi yat aşşağıya ayda 500tl ile çalış karnına az da olsa aş girsin dön dur yağında ama bu da olmuyor. bir amaç olmadığını düşünüyorum. hiç bir şey için. bu hayat benimse eğer kontrolude bende olmalı. dünyayı yöneten güç gibi. eğer ben sadece tanıdıklarımı değiştireceksem bu dünya o zaman bütün dünyayı tanımalıyım ve onlarda beni. o zaman diyebilirim ki " işte utku budur be kardeşim artık kendine bir amaç edinebilirsin artık dünyayı iyi bir yer haline getirebilirsin " işte benim düşünmemi sağlayan, doğru ile yanlışın arasına bir çok insanın yaptığı gibi " beyaz kağıtta beyaz kalemle " çizgi çekmememdir. ben " beyaz kağıda kara kalemle " çizgi çekiyorum ve diyorum ki " işte benim doğrum işte benim yanlışım!! "...

hayatıma yön vermiyorum ben. pusulamda yok bir çok insan gibi. önümü görmek için gözümüde kullanmıyorum. çalışmak istesemde aç kalmam asla. diğerleri gibi piyasa kötü de demem asla. evet belki ekonomi ve piyasa ikilemi halkın belini bükebilir. doğrudur. inanırım. ama asla böyle fikirleri kendim için kullanamam. ben kendi dünyam da aç kalırsam eğer kral sarayında niye yaşasın değil mi?

bu yazıyı (ve hatta blog takilerin bir çoğunu) okuyanlar sanacak ki bu adam kasıyor kendini böyle yazmak için. zorluyor bünyeyi. emin olabilirsiniz ki benim dünyamda zorlama yoktur ve asla da olmadı olmayacak. her gün yaptıklarımı yazıyorum aslında. bir çok insanın kendi dünyasında yaptığını yapıyorum bende aslında tabi ki bir fark var arada. mesela ben yazıyorum. yazıyorum ve diyorum " bakın benim dünyam rahat huzurlu ve hızır insanların var olduğu, yaşamak kadar ölmeninde güzel, gülmek kadar ağlamanında önemi olan, güzel bir yer "

istiyorum herkes kendi dünyasının kralı olsun
kendi dağına istediği ağacı diksin
kendi ahırında istediği hayvanı beslesin


ve desinler ki;

ben, kendi arabamın kendi şöförüyüm ve benim var olma amacım kendime ihtiyaç duymam


herkesin bir amaç edinebilmesi dileği ile

bu seferlik
elveda

" amerikalılar "

Şubat 19, 2009

Amerikalılar çok akıllı değildir.
Sadece her söyleneni yaparlar ve kendilerinden üstün zannettikleri kişiler tarafından yönetilirler ve onlara inanırlar.

Akıl ve mantıkla çalışma düzeni ender.
Amerikalıda bizim kadar çalışır.
Biz kötü durumda mıyız ?
Hayır , bizim sadece söyleneni dinlememek ve istediğimiz gibi anlama özelliğimiz Var.
Bir de Allah'tan başka bir şeyden korkmayız.

Onu da korkmak istersek.
Bu koşullarda bizim robot gibi eğitilmemiz mümkün değildir.
Ve her koşulda söylenileni yapmamız beklenemez.

İşte buna bir örnek:
Eğer Amerikalılar bizi eğitip astronot yapmış ve aya göndermiş olsalardı?


2 Türk yer ekibinde,
3 Türk astronot uzayda..
Başarılı olmaz mı acaba ?

-----

-Apollo?

-efendim abi..

-aya inmek üzeresiniz..

-hadi hayırlısı.. kraterli olan ay di mi?


-----

-houston?

-evet apollo, ay yürüyüşünüz bitti mi...?

-bitti bitmesine de, bu Cemal ayısı tutturdu gelmişken amerikan bayrağını sökelim, bizimkini koyalım diye.. onu ararken kaybolduk... az daha oksijenimiz bitiyordu.


- buldunuz mu bari ?

-bulduk ama sökemedik, nasıl dikmişlerse gavurlar.... Cemal yarın ay aracı yla üzerinden geçmeyi deniyecek.

-helal olsun aslanlar... size güveniyoruz.

------

-houston?


-evet apollo ?

-ya bu Cemal Fener bayrağı getirmiş yanında , aya onu da dikmek istiyor,
yere de topladığımız taşlardan " Efsane Geri Döndü" yazdı...
Ben hayatta terk etmem burayı, o bayrak buradayken..

bir cim bom bayrağı yollayın hemen ...

-merak etme apollo , biliyordum ben o hoşafın böyle bişiy yapacağını...
acil oksijen depolarının olduğu yere bakarsan, göreceksin ki oksijen tüpleri yok orada yok.. niye?

Çünkü kardeşin oraya anlı şanlı dev bir GS bayrağı koydu...

-hehe büyüksün Houston.. seni seviyorum... yenilsek de, yensek de ..

-------

-apollo?

-buyur houston'cığım

-Venüs 'ten taş örnekleri aldınız mı?


-aldık aldık, bi sürü taşımız oldu, şimdi dönmek üzere yola çıktık, 24 saatte yörüngeye gireriz..

-çok iyi , bilim adına önemli şeyler yaptınız..

-ya bişey sorcam Houston..

-sor..

-neden sadece taş toplattınız bize, o kadar böcek, çiçek vardı, bi de o tek gözlü yaratıklardan da getirseydik ?


-hsktir , neden söylemediniz ?

-neyi abi ?

-------

-houston?

-evet apollo ?

-abi ben çok sıkıldım burada, şu dönüş tarihini öne alalım diyecektim...

-olur mu, daha Saturn'e gidip örnek alacaksınız


-abi ben hep örnek almışımdır Satürn'ü zaten, ama biran önce dönelim diyorum...

-ya apollo bak sinirimi bozma , kitlerim kumanda aletlerinizi buradan,
bi daha dönmek nasip olmaz..

-ama abi ya...


-sus...

-------

-houston bişey sorcam, biz niye topladık bu taştı, kumdu falan, ne yapcaz ki bunları...

-bilimsel araştırmalar için, evrenin sırlarını gizlerini öğrenmek için falan, biliyorsun bunlar bi çok konuda bizleri aydınlatabilir..


-yani çok önemli şeyler bunlar yani ?

-evet apollo, hadi yörüngeye girmek üzeresiniz, hazırlanın artık.. bu arada sen niye soruyon bunları ???

-valla Houston, ben bu örnekleri topladıktan sonra Semih abiye vermiş tim, gemiye koy diye. o da zannetmiş ki, kapıya kadar götürecek, ben ordan alıp bagaja koycam,

yani senin anlayacağın biz onları ayda unuttuk galiba......

-Neeeee?

-abi yörüngeye giriyoz, sonra konuşalım...

-......?!?!?

----------

-houston?

-evet apollo?

-houston, bişey diycem ama kapatmak yok...


-go ahead apollo...

-houston 10 aydır uzaydayım, burada bu kadar astronot, kozmonot arkadaşla irtibatım oldu, yeminle söylüyorum, sen hepsine beş basarsın, seni neden yer ekibine vermişler? anlamış değilim.


-sorma hocam, bir takım politik olaylara kurban gittik, çok büyük yanlışlar yapıldı bize...

-sen diğerlerinden farklısın, halk adamısın sen, seni seviyorum Houston..

-ben de seni apollo...

" utku 'sal " lık

Şubat 18, 2009

selamlamam bile bana özgüdür çünkü benim yaptığımı ben yapmışımdır, yapmaktayımdır ve sadece ben yapacağımdır. aynı hareketi eğer sende yapmaya kalksan mimik ve jestlerin bile benzese benimkilere sen ben olamadığın sürece o selamlama benim selamlamamdır.

bu açıcan bakıldığında aldığım nefes bile " utku 'sal " dır. attığım her adım ve soluduğum oksijenin kimyasal yapısı hatta. eğer sen ben olmak istiyorsan, gerçeklere bir şekilde ulaşmak ise amacın, katalizör olmadan anlıyamıyorsan kendi benliğini yahut beceremiyorsan yardımsız yürümeyi işte o zaman arıyacaksın " kendi 'sel " liğini ve o zaman diyeceksin sn. utku Y. doğru söylüyormuş

bunca kelimedir bahsettiğimse işte şudur; ben ben olduğum sürece utku 'sal olacaktır her nesne yahut ner canlı, eğer ben bir amaç için yaşıyorsam burada o amaçta " utku 'sal " dır.

Sevgiler saygılar !

Candan Erçetin - Ben Kimim


Tebrikler!!

My Pict.

Şubat 17, 2009


En son yaptığım msn-forum vesaire alanlarda kullanacağım avatarım :)

World of Warcraft -ve türevleri

Şubat 15, 2009

Bu ve bunun gibi online oyunlar sanal alemde büyük oranda insanın hayatını çürütüyor.Saymak gerekirse başlıca örnekleri; World of Warcraft, Age of Conan(her ne kadar yeni çıksada kitlesi geniştir), Warhammer 40k, Knight Online, Counter Strike (1.5,1.6), Ragnarok, Nine Dragons, vs.vs... Bu oyunların (online oyunların) hepsini oynayanların sayısı tahminim 125-200 milyon kişi arasında değişmektedir ve bende bu kişilerin içindeyim ve malesef ömrümüzü -kısa ve uzun vadede- çürütüyoruz. Evet çürütüyoruz. Öldürsek keşke öldürebilsek ama yapamıyoruz. An ve an.. Saniye saniye ömrümüzü boşa harcıyoruz. Elimize geçen yok mu evet var ama sadece oynadığımız süre boyunca aldığımız hazdır...

Şuan Karabük Üni. Bilg. Sist. Öğret. hazırlık sınıfı öğrencisiyim. Benim burada değilde bir Marmara üni. sinde veya başka bir büyük kent üni. sinde olamamamın sebebi ise işte başlıkta söylediğim oyun, World of Warcraft 'tır. Toplamda 334 puan aldım ve bu puanı ikinci senemde aldım. İlk girdiğimde liseyede gidiyordum ve bazen haklı bazen haksız çalış(a)mıyordum. İkinci girdiğim sene boyunca ise gene wow gene wow... Bir anımı yazmak istiyorum :)

Sınavdan çıktık ve tekrar eve geldik. Tabi büyük bir yük olarak düşündüğümüz için ÖSS 'yi haliyle büyük bir yorgunlukda var. Gelir gelmez evet hemen televizyon açıldı ve her öğrenci gibi bende soru yanıtlarını beklemeye koyuldum. Baktık ettik felan ama bende hiiç oralıyım hali yok. Dedim yeter ben gidiyorum. Geldim ve masama oturdum açtım bilg. 'ımı ve direk wow 'a login oldum!... Oyunda sevdiğim ve saydığım abilerim ve kardeşlerim vardı. Direk olarak "öss bitti gitti şimdi bekleme ve wow oynama vakti" dedim. Tabi sorular geldi "nasıl geçti?", "kaç alırsın?" gibilerinden. Konuştuk muhabbet ettik derken aradan bir buçuk ay geçti ve sınav sonuçları açıklandı. 334 puan aldığımı oyundakilere söylemek için heycanlanıyorum tabi!.. Tabi bundan önce bütün akrabalara arayıp veya aranıp söylendi puan. Ve oyundan tanıdığım Ahmet abi sordu "utku kaç aldın bakalım?" ve büyük bir heyecan ile 334 abi dedim ve aldığım tepki aynen şöyle "ulan utku ulan utku.... az daha çalışsan en azından 1 saat daha az wow oynasan ve ders çalışsan adam akıllı bi puan alabilirdin" hoş bu puanda iyi tabi o da biliyor iyi olduğunu ama bilg. bölümünün puanları tıpdan yüksek olunca bu puan az geliyor göze!..

Bu benim anlattığım olay bu oyunların belkide en hafifi. Hayattan kopanlarmı dersin, bilgisayarla kavga edenmi dersin, oyunda kavga ettiği adamın adresini alıp başka şehire adam dövmeye giden mi dersin... Ne ararsan var bu oyunda. Diyorum ya bu oyunlar ömrü öldürmez çürütür...

Benden size tavsiye online oyuna başlamayın başlayanı da uzaklaştırın!

Neyse ben bi wow-fun yapayım (kikikiikikkiki-gülücük)

Bol şanslı hayatlar efendim!!

Transformers 2 - Fragman

Şubat 13, 2009

CandyStand Games

Şubat 11, 2009





Bazı güzel oyunlar :)

Can Sıkıntısı Vakit Geçirmece

Boş vakitlerimde girdiğim ve aldığım üyeliklede aldığım kupaları sakladığım ve rekor kitabına da adımı yazdırdığım güzel bir site :)

içerisindeki oyunlar ; Flash, Shockwave ve bilmediğim bi farklı progl. ile yapılmıştır. güzeldirlerde. !!

CandyStand

Link yukarıda fazla arama janım ^^

Hos Bir Yazi

Birinci Ders:

Okuldaki ikinci ayımda, hocamız test sorularını dağıttı. Ben okulun en iyi
ögrencilerinden biriydim. Son soruya kadar soluk almadan geldim ve orada
çakıldım kaldım. Son soru söyleydi :
“Hergün okulu temizleyen hademe kadının ilk adı nedır ?”
Bu her halde bir çeşit şaka olmalıydı. Kadını, yerleri sılerken, hemen
hergün görüyordum. Uzun boylu, siyah saçlı bir kadındı. 50′lerinde falan
olmalıydı. Ama adını nerden bilecektim ki ! Son soruyu yanıtsız bırakıp
kağıdı teslim ettim. Süre biterken bir öğrenci, son sorunun test sonuclarına
dahil olup olmadığını sordu.
“Tabii, dahil” dedi, Hocamız…
“İş yaşamınız boyunca insanlarla karşılaşacaksınız. Hepsi birbirinden farklı
insanlar. Ama hepsi sizin ilginiz ve dikkatinizi hak eden insanlar bunlar.
Onlara sadece gülümsemeniz ve ‘Merhaba’ demeniz gerekse bile…”
Bu dersi hayatım boyunca unutmadım. Hademenin adını da…
Dorothy idi.

İkinci Ders :

Bir gece vakit gece-yarısına doğru Alabama Otoyolunun kenarında duran
bir zenci kadın gördüm. Bardaktan boşanırca yağan yağmura rağmen,
bozulan arabasının dışında duruyor ve dikkati çekmeye çalışıyordu. geçen her
arabaya el sallıyordu. Yanında durdum. 60′lı yıllarda bir beyazın bir
zenciye, hem de Alabama’da, yardıma kalkışması pek olağan şeylerden
değildi. Onu kente kadar götürdüm. Bir taksi durağına bıraktım. Ayrılırken
ille de adresimi istedi, verdim. Bir hafta sonra, kapım çalındı. Muazzam
bir konsol televizyon
indiriyordu adamlar. Bir de not ekliydi, armağanda…
“Geçen gece otoyolda bana yardımınıza teşekkür ederim. O korkunç yağmur
sadece elbiselerimi değil, ruhumu da sırılsıklam etmişti. Kendime güvenimi
yitirmek üzereydim, siz çıka geldiniz. Sizin sayenizde ölmekte olan kocamın
yatağının baş ucuna zamanında ulaşmayı başardım. Biraz sonra son nefesini
verdi. Tanrı bana yardım eden sizi ve başkalarına karşılık beklemeksizin
yardım eden herkesi kutsasın…
En İyi Dileklerimle,
Bayan Nat King Cole.”

Üçüncü Ders :

Size Hizmet Edenleri Hep Hatırlayın…

Bir pastanın üç otuz paraya satıldığı günlerde 10 yaşında bir çocuk
pastaneye girdi. Garson kız hemen koştu… Çocuk sordu:
“Çikolatalı pasta kaç para ?”
“50 Cent.”

Çocuk cebinden çıkardığı bozukları saydı. Bir daha sordu:
“Peki, Dondurma Ne Kadar ?”
“35 Cent.” dedi garson kız, sabırsızlıkla. Dükkanda yığınla müşteri vardı ve
kız hepsine tek başına koşuşturuyordu. Bu çocukla daha ne kadar vakit
geçirebilirdi ki…
Çocuk parasını bir daha saydı ve
“Bir dondurma alabilir miyim, lütfen ?” dedi.
Kız dondurmayı getirdi. Fişi tabağın kenarına koydu ve
öteki masaya koştu. Çocuk dondurmasını bitirdi. Fişi kasaya ödedi. Garson
kız
masayı temizlemek üzere geldiğinde, gözleri doldu, birden. Masayı sanki akan
gözyaşları temizleyecekti. Boş dondurma tabağının yanında çocuğun bıraktığı
15 Cent’lik bahşiş duruyordu..

Dördüncü Ders :

Yolumuzdaki Engeller…

Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya
koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu. Bakalım neler olacak diye
gözlüyor… Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray
görevlileri birer birer geldiler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın
etrafından dolasıp saraya girdiler. Pek çogu kralı yüksek sesle eleştirdi.
Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu.
Sonunda bir köylü çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu. Sırtındaki
küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye
başladı. Kan ter içinde kaldı ama, sonunda, kayayı da yolun kenarına çekti.
Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir
kesenin durduğunu gördü.
Açtı… Kese altın doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde…
“Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir.” diyordu kral.
Köylü, bügün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı.
“Her engel, yaşam koşullarınızı daha iyileştirecek bir fırsattır.”

Beşinci Ders :

Önemli Olan Vermektir..

Yıllar önce hastanede çalışırken, ağır hasta bir kız getirdiler. Tek yaşam
şansı, beş yaşındaki kardeşinden acil kan nakli idi. Küçük oğlan aynı
hastalıktan mucizevi bir şekilde kurtulmuş ve kanında o hastalığın
mikroplarını yok eden antikorlar oluşmuştu. Doktor durumu beş yaşındaki
oğlana anlattı ve ablasına kan verip vermeyeceğini sordu. Küçük çocuk bir an
duraksadı. Sonra derin bir nefes aldı ve
“Eğer kurtulacaksa, veririm kanımı” dedi.
Kan nakli yapılırken, ablasının gözlerinin içcine bakıyor ve gülümsüyordu.
Kızın yanaklarına yeniden renk gelmeye başlamıştı, ama küçük çocuğun yüzü de
giderek soluyordu…
Gülümsemesi de yok oldu. Titreyen bir sesle doktora sordu :
“Hemen mi öleceğim ?”
Ufaklık, doktoru yanlış anlamıştı, ablasına vücudundaki
bütün kanı verip, öleceğini düşünüyordu.

Facebook ‘ta bana gelmiş olan bir yazı. Paylaşmak istedim sadece:)

Ne Mutlu Türk 'üm Diyene !

Hatırlatmayın bana dokuzu beş geçeyi
Hele puslu geçen o geceyi
Söyletmeyin kasım adlı iki heceyi
Bu benim en büyük yasım
Bu atamın öldüğü tarih on kasım

Türkle Kürdün yoldaş olduğu, Çerkezle Lazın adaş olduğu
Alevi Sünninin gardaş olduğu, Mukaddes topraktır vatan
Şehitlerin koyun koyuna yattığı, Dosta gurur düşmana korku saldığı
Dünyanın hayran kaldığı, Cennet Türkiyem’dir vatan

Dağda Üç Beş Domuz Sürüsü
Tutturmus Bir Kürdistan Türküsü
Eline Almış Bayrak Diye Bir Masa örtüsü
Soyu Soysuz Olan Sensin Toprak Senin Neyine
İte İtlik Yapıp Kafa Tutma Beyine
Anlasa Dediğimi Sokaktaki Köpek Ağlar Haline

Duy Ulan Soysuz